Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi


2019-12-02 12:50:45

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi


     'Şüpheden sanık yararlanır' ilkesi, ceza yargılaması hukukunda geçerli olan ve mevzuatımızda yazılı olarak hükme bağlanmamış bulunan bir ispat kuralıdır. Ancak bugün için öğretide ve uygulamada tartışmasız kabul edilmiş bir ilkedir.

     Buna göre, bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için, o kimsenin o suçu işlediğinin yüzde 100 oranında kesin olması, ispatlanmış bulunması gerekir. Bu noktadaki yüzde 1'lik şüphe dahi, sanığın beraat etmesine yol açar. Basit bir suç işleme şüphesiyle başlayan ceza muhakemesi, bu şüphenin yenilmesiyle sona erecektir. Bu süreç içersinde bir çok muhakeme işlemi yapılmaktadır. Yapılan ceza muhakemesinin sonunda belliliğe, örneğin fiilin sanık tarafından işlendiğinin veya işlenmediğinin sabit olduğu sonucuna varılmaması durumunda sanığın mahkûm edilemeyeceğini ifade eden ilkeye de şüpheden sanık yararlanır ilkesi denilmektedir.

     Böylece masum bir kimsenin cezalandırılmasındansa, suçlu bir kimsenin serbest bırakılması daha üstün tutulmaktadır.Başka bir anlatımla masumluk karinesidir. Jüri sisteminin bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri'nde jürinin tek görevi, sanığın suçu işleyip işlemediği konusunda, yani ispat hususunda karar vermektir. Jüri 11 üyeden oluşmaktadır ve bir kimsenin suçu işlediğine karar verilebilmesi için 11 üyeden, 11'inin de sanığın suçu işlediğine kanaat getirmesi gerekir. 10 üye sanığın suçu işlediği; ancak bir üye işlemediği yönünde oy kullandığı takdirde, sanığın beraatına karar verilir. Bu örnek, şüphenin yüzde 100 oranında yenilmemesi dolayısıyla, sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğini göstermektedir.

     Yargıtay da kararlarında bu ilkeye gerekli önemi vermektedir.Zira Yargıtay'ın 19.04.1993'de verdiği son derece önemli bir karara göre "ceza yargılamasının amacı, hiçbir duraksamaya yer vermeden maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. bu araştırmada, yani gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekir. gerçek; akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır, yoksa bir takım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması, ceza yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır."

     Anayasanın 38/4. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2.maddelerinde düzenlenmiş bulunan suçsuzluk karinesi, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçsuz sayılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu karine uyarınca, suçsuz olduğunu varsayılan kişinin suçlu kabul edilmesi için kesin hükümle mahkum olması, mahkumiyet için de fiilin ispatlanması, yani şüphenin bertaraf edilmesi gerektiğinden, şüpheden sanık yararlanır ilkesi suçsuzluk karinesinin bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ceza davasında, sanık suçsuzluğunu, savcı da sanığın suçlu olduğunu ispatlamak yükü altında değildir. Mahkeme resen yapacağı araştırma sonunda, yargılamaya getirilen ve tartışılan delillerin değerlendirilmesi ile sanığın suçluluğu veya suçsuzluğu konusunda bir hükme varacak,maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını sağlayacaktır. Ancak maddi gerçeğin araştırılmasının da bir sınırı olarak ;delil yasakları ile bu ilkeye bazı sınırlamalar getirilmektedir.

     Eğer mahkeme, eylemi sanığın gerçekleştirip gerçekleştirmediği konusunda vicdani bir kanaate varamıyorsa ve eylemi sanığın gerçekleştirmiş bulunduğunu delillere dayanarak vicdani kanaati ile söyleyemiyorsa, sanığın o fiili gerçekleştirmediği kabul edilir. Bu ilkeye, ceza yargılaması hukukunda, “şüpheden sanık yararlanır” (in dubio pro reo) ilkesi denilir.


     Şüpheden sanık yararlanır ilkesi yabancı mahkeme kararlarında çok sık tekrarlanmakta ve beraatin gerekçesi olarak ifade edilmektedir. Bizde ki uygulama ise böyle bir durumda bazen ‘delil yetersizliğinden beraatine’ denilmekte, bu da öğretide eleştirilere neden olmaktadır. Öğretiye göre, ‘delil yetersizliğinden beraat’ tabirinden mahkemenin sanığın suçlu olduğuna inanması, fakat yeterli delil bulunmadığı için mahkumiyet kararı verememesi anlamı çıkmaktadır; oysa ki, şüphenin yenilememesi hallerinde verilen beraat kararlarının gerekçelerinde “eylemin sabit olmaması”’ veya “suçsuzluk karinesini ortadan kaldıracak güçte delil bulunmadığı ve şüpheden sanığın yararlandırılmasının temel bir hukuk ilkesi olduğu”nun ifade edilmesi, dürüst yargılama kuralına daha uygun düşer, denilmektedir.

     Şüpheden sanık yararlanır ilkesi bir çok durumda uygulanma kabiliyeti olan ve uygulaması da görülen bir ilkedir. Buna göre; Suçun ispatına ilişkin, manevi unsura ilişkin, suçun indirim sebeplerine ilişkin,hukuka uygunluk sebeplerine,haksız tahrike ilişkin şüphe bütün bu ve benzeri durumlarda eğer mahkeme kesin bir kanaate varamıyor ise şüpheyi sanık lehine yorumlamalı ve öyle hüküm kurmalıdır.

     Ancak yargılama makamı, yargılama sırasında, bir hukuki sorunla karşılaştığında, bu alanda bir sanığın lehine, bir de sanığın aleyhine çözümün varlığı halinde, durumun şüpheli olduğunu ve bu nedenle şüpheden sanığın yararlanacağına ilişkin ilkeyi uygulayarak, sanığın lehine olan sonucu benimseyeceğini ileri süremez.Örneğin bir fillin hırsızlık mı yoksa yağma mı olduğu ile ilgili hukuki bir sorunla karşılaşıldığında sanığın daha lehine olan hırsızlık fiili benimsenip ona göre hüküm kurulamaz.Bunun doğal sonucu olarak hukuki nitelendirmelerle ilgili şüpheden sanık yaralanır ilkesi uygulanamaz.

     Uygulama alanı oldukça geniş olan ve suçsuzluk karinesi ile birlikte günümüz ceza muhakemesi hukukunun vazgeçilmezleri arasında bulunan şüpheden sanık yararlanır ilkesinin, yapılanması ve işlerliği etkin olmayan bir ceza adalet sisteminde sorgulanmadan başvurulan bir mazeret sebebi olma ihtimali büyüktür.

     Ceza yargılaması, şüphenin ortadan kaldırılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlar. Bu noktada yargılama konusu olayın mahkemece aydınlatılması mecburidir. Bunun için de hazırlık soruşturmasının eksiksiz yapılması ve toplanması gereken bütün delillerin toplanmış olması, mahkemenin de son soruşturma aşamasında maddi olayın sübuta erip ermediği konusunda sonuca varmadan önce, her türlü delili, eksiksiz, boşluksuz, çelişkisiz değerlendirmiş olması gerekir. Buna aykırı olarak, mahkemece kanıtlar yeterince araştırılmadan, toplanmadan ve değerlendirilmeden şüpheden sanık yararlanır ilkesini gerekçe yaparak karar vermek yanlıştır.

     Şüpheden sanık yararlanır ilkesi; özenle yapılmış bir hazırlık soruşturmasına, her türlü araştırma - soruşturma sonucu toplanmış ve değerlendirilmiş bütün delillere rağmen sanığın suçluluğu veya aleyhe durum konusunda var olan makul şüphenin giderilmemesi halinde uygulanmalıdır.Bu durumun aksi, bu kez de mağdur tarafın, adaletin ve toplumun zarar görmesine sebep olacaktır.Uygulama alanı çok geniş ve hukukumuzda da vazgeçilmez bir yere sahip olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi doğru uygulandığı ve doğru anlaşıldığı takdirde adalet sistemine ve hukuka hizmet edebilir.

 

 

 




Yorum Yazınız